Volkswagen Beetle’ın üretimi bitiyor. Artık Beetle üretilmeyecek. Peki, bu efsane otomobil bir vedayı hak etmiyor mu? Süreyya İzgi yazdı: Vosvos’un Hazin Vedası
Vosvos’un hazin vedası
Volkswagen, Temmuz ayında en efsanevi modeli Beetle’ın, Almancasıyla Käfer’in, yani bizim şu tosbağanın üretimine ikinci kez son verdi. Geçen ay içinde VW’nin Meksika’daki Pueblo fabrikasında üretim bantlarından son kaplumbağa çıkarken bütün işçiler hüzünlüydü, fotoğraflarda kimse gülümsemiyordu.
Bu hazin vedayla kaplumbağaya saygımızı göstermek için bu ayın test yazısı son Beetle’dan gelsin istedim. Konuğumuz 1.2 TSI motorlu üçüncü nesil kaplumbağa.
Birincisinin tasarımı Hitler’in siparişiyle Porsche’ye ait
İlk olarak Ferdinand Porsche tarafından tasarlanıp 1938 yılından 2003’e kadar 21,529,464 adet üretilerek dünyanın en çok satılan otomobillerinde biri haline gelen VW Kaplumbağa’nın ikinci gelişi 1998’de oldu. Geri dönüşü 1994’te J Mays ve Freeman Thomas’ın California Stüdyosu’nda tasarladığı Concept One adlı taslak modelle müjdelenen otomobilin yollarla buluşması 1998’i buldu. Dönemin retro akımında Mini ile birlikte en başarılı geri dönüş modellerinden birini gerçekleştiren VW, ona New Beetle adını vermişti. Golf IV platformunda modern teknolojilerle yeniden yaratılan kaplumbağa, 2010’a kadar üretildi.
Beetlesız VW nasıl olacak göreceğiz…
2011’de yenilenerek ismindeki “new” takısı atılan otomobil, yerini üçüncü kuşak Beetle’a bıraktı. Walter De Silva tasarımı bu versiyon, daha basık gövdesi ve genel hatlarıyla Volkswagen Type 1 Beetle’a daha çok benziyordu. 9 Temmuz günüyse VW’nin Meksika’daki Puebla tesislerindeki üretim bantlarından son kaplumbağa buruk bir törenle çıktı. Volkswagen Group America CEO’su Scott Keogh, törende “Beetle’sız VW nasıl olabilir, hayal etmek zor ama zamanı geldiğinde, markamızın gelişiminde oynadığı rol sonsuza dek sürecek” dedi.
Mert Yılmaz da VW Beetle hakkında bir araştırma paylaşmıştı, buradan ulaşabilirsiniz…
Son nesil kaplumbağa neye benziyordu?
Renkleri beyaz, siyah ve gri arasında değişen hep aynı otomobilleri görmek insanı bazen kavramın kendinden bile soğutabiliyor. Bir tanıdığımın otoparkında eski nesil kırmızı bir Jetta duruyor ve her ziyaretine gittiğimde kahvem hazırlanırken dakikalarca arabayı inceliyorum. Kırmızı Samsung Galaxy S III gibi bir şey; aynı sıkıcı form ama bir şekilde çok daha ilgi çekici.
Paparazzi gibi elim deklanşörde
Sadece rengi değil, otomobilin kendi de farklı olunca günüm gün oluyor. Yeterince nadirse hemen telefonuma sarılıp arkadaşlarıma “şu renk şundan gördüm” diye mesaj atıyorum, belki de fotoğrafını çekiyorum. Yüz binlerce liralık bir egzotik olmasına da gerek yok -en son sapsarı bir Alpine A610 Turbo yakalamışım.
Şu ana dek herhangi bir Beetle’ı bu çabaya layık görmemiş olsam da, her seferinde dönüp dönüp tekrar bakıyorum ve varlıklarından keyif alırken sahiplerine de saygı duyuyorum. Bunu hak ediyorlar, zira bu otomobili tercih etmek büyük fedakarlık istiyor.
“DSG sanki dişlilerinin arasına yabancı bir cisim kaçmışçasına gergin işliyor. Araba sanki 300 beygirlik dört çeker bir ‘Beetle R’ gibi davranıyor. Almanlar ilk nesildeki dişiliği kırmaya çalışırken belli ki ölçüyü kaçırmışlar.”
2000’ler retro akımıyla güzeldi
Bizim meşhur Vosvos, 1997’de ‘New Beetle’ adıyla yeniden piyasaya sürüldüğünde, Freeman Thomas muhtemelen bu derece geniş kapsamlı bir ‘retro’ akımına öncülük ettiğinin farkında değildi. New Beetle bilhassa kadınların büyük beğenisini kazandıysa da satışları başta MINI ve PT Cruiser olmak üzere bu modayı takip eden çoğu modelin gerisinde kaldı. Avrupalıları baştan çıkarmak için daha fazla işlevselliğe ve ikiden fazla motor seçeneğine ihtiyaç vardı. Halefi, ‘New’ takısıyla birlikte aracın karakterine hakim feminenliği de atarak iyice uzadı, genişledi ve çok daha dinamik bir hal aldı.
Bu boyut artışı kendisini öncelikle içeride gösteriyor. Arka koltuklarda yetişkin bir yolcu bacaklarını açık tutarak rahatlıkla yolculuk edebiliyor çünkü kafası çok rahat. 310 litrelik bagaj da bu kadar marjinal bir otomobil için son derece geniş, yani fiziksel olarak ciddi bir kaybınız yok.
Nostaljik torpido gözüne ancak cep telefonu sığar!
‘Design’ donanımlı test aracının fiyatı 75 bin liranın üstünde ve sürücü koltuğuna oturduğunuz anda verdiğiniz asıl ödünler ortaya çıkmaya başlıyor. Beetle, Jetta gibi Meksika’da üretiliyor ve işçilik/malzeme kalitesini ‘Polo ile Golf arasında’ olarak nitelendirmek mümkün. Kapıların üstünden konsola doğru uzanan gövde rengi plastik, bir Fiat 500’le benzer hisse sahip. Torpido gözünün üstündeki nostalji kokan kapak, ancak modern cep telefonlarını alabilecek kapasitede bir alana açılıyor. Lastikle kaplanmış kapı içi gözlerin saklama hacmi de aynı şekilde çok düşük. Tavanın kendi yüzey alanının yalnızca yarısına kadar açılabiliyor olması bir soru işareti. İçeriye karakter katma uğraşındaki bir diğer unsur, orta konsol üstündeki üçlü yağ-kronometre-turbo göstergeleri. Sonuçta kabinin bir bütün olarak Volkswagen gamı içerisinde fark yarattığını söyleyebilirim ama fiyatının karşılığını verdiğini iddia etmek pek de mümkün değil.
Vazoyu göremedik
İlk jenerasyon Vosvoslarda B sütununda kayış tutamak vardı, ikinci nesilde kokpitte vazosu vardı. Son serideyse sadece kayış tutamağı görüyorduk…
Alışılmadık biçimde ince tasarlanmış direksiyon simidini kavradığınızda muhtemelen mülayim karakterli bir otomobil süreceğinizi; o direksiyonun gayet rahat döneceğini, süspansiyonların çoğu darbeyi emeceğini ve çift kavramalı şanzımanın vitesleri pamuk gibi atarken sürüşün tüm yorgunluğunuzu gidereceğini düşünüyorsunuz. Ancak ne bekliyorsanız tam tersi gerçekleşiyor.
Ağır kumandalar şaşırtıyor
Kapıyı kaparken ne kadar zorlanıyorsanız bu otomobili kullanırken de o kadar çaba sarf ediyorsunuz. Beetle’la etkileşim içinde bulunduğunuz tüm kontrollerde abes bir ağırlık hakim: hidrolik direksiyon düşük hızlarda bile güç gerektiriyor, 18” Hankook Ventus Prime2” yola temas eden süspansiyonlar kaba çalışıyor, DSG sanki dişlilerinin arasına yabancı bir cisim kaçmışçasına gergin işliyor. Araba sanki 300 beygirlik dört çeker bir ‘Beetle R’ gibi davranıyor. Almanlar ilk nesildeki dişiliği kırmaya çalışırken belli ki ölçüyü kaçırmışlar. Tüm bu aşırı sportif ayarlar, esasında izole halde son derece başarılı çalışan motorun üstüne gölge düşürüyor. 1.2 TSI, 105 beygiriyle aslında -hacmini göz önünde bulundurduğunuzda- çok tatminkar işler çıkarıyor. Turbo boşluğuna ya da devir bandında herhangi bir düzensizliğe yol açmadan şanzımanla yüksek uyum içinde görevini yerine getiriyor. 9 litre civarında gezinen şehiriçi tüketimiyse hacminin ötesine geçiyor.
Plastik kalitesi Fiat 500 gibi hissettiriyor
“Kapıların üstünden konsola doğru uzanan gövde rengi plastik, bir Fiat 500’le benzer hisse sahip. Torpido gözünün üstündeki nostalji kokan kapak, ancak modern cep telefonlarını alabilecek kapasitede bir alana açılıyor. Lastikle kaplanmış kapı içi gözlerin saklama hacmi de aynı şekilde çok düşük.”
Otomobil gaza bastığınızda aslında gayet atak, vites geçişleri kesintisiz, ancak ilerleyiş biçimi sanki zinciri senelerdir yağlanmamış bir bisiklet gibi. Sağ koltukta bunun farkına varmasanız da sürücüyken devamlı bu beyhude çabanın nedenini sorguluyorsunuz.
Golf’ten geniş ama kullanışlı değil
‘Sürüş keyfi’ ilk akla gelen şık belki ama zorladığınızda Beetle’ın verdiği yanıt bu değil. Bu kadar iri lastikler ve Golf’ten 3 cm fazla iz genişliği sayesinde otomobilin tutuş limitleri beklenmedik ölçüde yüksek. Yani belli bir noktaya kadar tüm bu ‘ağırlığı’ anlamlandırmak mümkün (ama 1,3 tonluk gövdeyi değil).
Mesele şu ki Beetle ne o limitlere yaklaşmaya ne de onları aşmaya yönelik teşvik etmiyor. Saçmaladığınızda devreden çıkarılamayan ESP anında müdahil oluyor ve bu sırada oynadığınız oyunlardan ziyade atlattığınız bir kaza sahnesi canlanıyor gözünüzde. Nihayetinde sadece yorulduğunuzla kalıyorsunuz ve dinlenme şansınız da pek yok, bozuk yollarda patır kütür ilerleyen otomobil buna müsaade etmiyor.
Volkswagen, Beetle için bir hüviyet çıkarmış ancak bu kimlik otomobilin üstünden akıyor. Bu derece ağırbaşlı bir karaktere uygun ne motor ne de altyapı Beetle’da sunulmuyor. Tasarımına vurulanların her şeye rağmen böyle bir meblağı gözden çıkarması anlayışla karşılanabilirdi.
Artık yeri sadece anılar…
Sonuca gelirsem, anılarda en çok yer edinen otomobillerden biri olan Beetle, artık sadece anılarda kalmaya mahkum. Yollarda sadece diri kalmışlarını göreceğiz. Yenilendiği dönemlerin belki de getirdiği en büyük kazanç, tosbağalı anılara birkaç jenerasyonun daha sahip olması… Yeniden ortaya çıkana kadar eski fotoğraflara bakıp bakıp hüzünlenirler artık…
helal vallahi adamlar tören düzenlemiş