BMW ‘nin Çekiş Sistemi xDrive Nedir?
Motorda üretilen gücün tekerlere iletilmesi konusunda birçok farklı otomobil teknolojisi kullanılıyor. Otomobil markalarının da modellerinde kullandığı birçok farklı çekiş sistemi bulunuyor. Her markanın kendi bünyesinde geliştirdiği farklı çekiş teknolojileri mevcut. Önden veya arkadan tahrikin söz konusu olduğu çekiş sistemleri birbirleri ile benzeşebiliyor. Söz konusu 4 tekerden tahrikli sistemlere gelindiğinde ise durum biraz farklı. Markalar, gerek yol tutuş ve viraj kabiliyeti, gerekse zorlu yol şartlarında (çamur, kar vb.) kaliteli çekişi mümkün kılan sistemler geliştiriyorlar. 4 tekerden çekişin mümkün olması, tüm koşullarda otomobilin ilerleyebileceğini göstermiyor. Bu noktada motor tarafından üretilen gücün tekerlere dengeli ve orantılı dağıtılmasını sağlayan mekanik veya elektronik sistemler devreye giriyor. BMW tarafından geliştirilen ve yıllardır markanın neredeyse tüm modellerinde sunulan xDrive sistemi de bu çekiş sistemlerinden biri. xDrive nedir? Nasıl çalışır? İnceleyelim.
BMW xDrive Teknolojisi Nasıl Çalışır?
İlk kez 2003 yılında Alman üretici BMW tarafından sunulan 4 tekerden tahrik teknolojisi xDrive, sunulduğu günden bu yana markanın birçok modelinde kullanıldı. Özellikle markaların premium sınıfta sunduğu modellerinde birçok farklı çekiş sistemleri kullanılıyor. xDrive ise sunulan sistemler arasında başarısıyla öne çıkanlardan biri. BMW’nin çekiş teknolojisi her tekerleğin çekişteki durumuna göre hamleler yapabilen bir temel çalışma prensibine sahip. xDrive ilk piyasaya sunulduğu anda 4 tekerleğe de sabit güç sağlayarak çalışıyordu. Şimdilerde ise xDrive, tekerlerin çekiş performansına göre güç dağılımı gerçekleştirerek çalışıyor. Normal şartlarda motordan gelen gücün aktarımını %40 ön %60 arka olmak üzere bölen sistem, ön veya arka akslardaki çekişin durumuna göre bu oranı değiştirebiliyor. Böylece herhangi bir teker gücü kullanamadığında (yani patinaja kaldığında) o tekerdeki güç, tutunmanın iyi olduğu tekere iletiliyor. Ayrıca bu dağıtım işlemi saniyeler içerisinde gerçekleşiyor. Böylece zorlu yol koşullarında ve süratli viraj dönüşlerinde otomobilin tutunması artıyor. Buna paralel olarak sürüş güvenliğine de pozitif bir katkı sağlanmış oluyor.