Hayatımda ilk kez 570.000 Euro’yu, yaklaşık 2.000.000.000.000 (evet trilyon, defalarca saydım sıfırları) lirayı (yeni parayla 2 milyon lira!) bir arada görüyorum! Daha etkileyici olan, 2 trilyonun hareket halinde olması! Zannediyorum ki bir Bugatti kullanana dek deneme şansı bulduğum en değerli otomobil olacak bu dört kapılı roket!
Bundan birkaç yıl kadar önce kuzenim Dubai’den bir Rolex getirmişti bana Tabii ki ‘çakma’ Rolex! İyi bir taklit ama sonuçta sahte!.. Hem taklit kullanmayı sevmem hem de o frekansta olmadığım, o seviyede yaşamadığım için Rolex markasını! Taksam ne olacak ki, hem herkes sahte olduğunu bilecek hem ‘atılacak hava’ bana ters. Hiç takmadım. Merak bile etmedim. 3 yıl kutusunda durdu öylece Pazartesi günü Aston Martin İstanbul’dan test otomobilimin hazır olduğu söylenince girdiğim türbülansta aklıma düşüverdi o Rolex. Yok yok, o saatin gerçekmiş izlenimi verebileceği yegane yer olacaktı benim hayatımda Aston Martin kabini! “Bir işe yarayacaksa burada yarasın” dedim! Camı açıp göğsümü gere gere kolumu yaslayabilecektim! Düşünsenize, şüphelenebilecek gafil, Aston Martin’den de şüphelenecek değildi ya!
Hayatımda ilk kez 570.000 Euro’yu, yaklaşık 2.000.000.000.000 (evet trilyon, defalarca saydım sıfırları) lirayı (yeni parayla 2 milyon lira!) bir arada görüyorum! Daha etkileyici olan, 2 trilyonun hareket halinde olması! Zannediyorum ki bir Bugatti kullanana dek deneme şansı bulduğum en değerli otomobil olacak bu dört kapılı roket! Hani hep elimin altında değil ki Golf gibi, Megane gibi, her şeyini bileyim. Teslim öncesi 5 dakikalık bir brief alıyorum, bir şeylere yabancı kalmayayım diye. Şükür ki, aynı dili konuşuyoruz ve tereddütsüz ama olağanüstü bir temkinle trafiğe karışıyorum Yeniköy’deki Aston Martin İstanbul showroom’undan. Etrafımdan yola karanfiller, güller atılıyor, herkes yol veriyor gibi geliyor sanki. Alkışlayanlar, arkamdan su dökenler
Değişik bir his, coşkuyla kontrolü kaçırmamak lazım Biraz alışayım da değerlendirmeleri durunca yaparım! Öff, daha 120 metre ilerledim sadece, ilk ışıklarda animasyon başlıyor! Yandaki dolmuştan birbirini dürterek otomobili gösterenler mi istersiniz, alelacele telefonuna davranıp bir iki fotoğraf çeken mi Tasarımından rengine, sesinden marka amblemine her şeyi dikkat çekiyor. Normal aslında bu yaşananlar normal; Kasım 2010’a kadar James Bond filmleri dışında -birkaç numune hariç!- Aston Martin mi gördü insanlar? Hele bu gördükleri; Rapide S, eşi benzeri yok! Zor bir süreç olacak diyorum o an
Swan wings kapılar
Aston Martin Rapide S, yılda 5000 adet civarında üretim yapan 108 yıllık bir İngiliz çınarının son dört kapılısı. 477 HP’lik Rapid’in çok daha ileri taşınmış versiyonu Rapid S; afedersiniz 560 beygir Lagonda’nın üretiminin noktalanmasından 25 yıl sonra üretilen ilk Aston Martin limuzini Rapid’in “kuyruklusu” bu S Bagajı zaten kapıdan saymam, kapaktır ve haliyle sedan denemez ki, bu otomobil de asla 1975’in Lagonda’sı gibi üç kutudan oluşmuyor. Markanın tam ismini (Aston Martin Lagonda Limited) taşıyan o otomobil ki, Time dergisi tarafından dünyanın en kötü 50 otomobilinden biri seçilirken yine de ilk Ferrari sedan taslağı olarak da nitelenmekten geri kalmamıştı! Bu coupe görünümlü bir coupeden başka bir şey değil. Kapı sayısı fazla diye hatchback ya da liftback demeye dilim varmaz! Sadece biraz, tamam, bir hayli uzun boylu! 2000’lerin başında Alfa Romeo 156 Sportswagon adlı station wagon modelini tanıtırken “hayır station wagon değil, en uzun coupe” diyordu ya, aslında anlatmak istediği buydu. 5020 mm boyunda ve sadece 1360 mm yüksekliğinde. 3 metrelik aks aralığının içine markanın Toyota ile ortak ürettiği şehir ikonu Cygnet’i sığdırabilirsiniz! Hani egzoz emisyon ortalamasını aşağı çekebilmek için elit üstü bir minik üretmişti ya!?
Dört kapılı dört koltuklu bir coupe Rapide S. Bu bir yakıştırma değil, coupe kavramını tanımlayan gövde formu bir kenara, arka koltuklara oturduğunuzda da sanki otomobili siz kullanıyormuşsunuz gibi hissettiriyor! Bu arada Aston Martin, coupe/kupe kelimesini kullanmıyor, kup diyor, tıpkı üstsüzler için cabriolet yerine volante dediği gibi, bilgi bilgidir! Aristokrasinin kendi jargonunu yaratmaktan daha doğal bir hakkı olabilir mi, tartışmayalım Yeri gelmişken şu kapı meselesini de aydınlatmalı, Aston Martin Rapide S’in kapıları zarif bir şekilde yukarı eğimli açılıyor. Marka yönetimi, bu açılış stiline otomobilin genel duruşuyla bağlantılı bir isim de vermeyi ihmal etmemiş: swan wing/kuğu kanadı! Martıların kulakları fena çınlamış olmalı!..
Rapide, öncelikle Fransızca bir kelime; çok hızlı demek. Birçok dilde rastlanıyor ama Rapid Wien’den Aston Martin Rapide’e hayli çok uluslu bir kullanımı olduğu da gerçek. Beni şaşırtan en geleneksel İngiliz markasında neden bu çok uluslu kelimenin seçilmiş olduğu. Globalleşme yolunda vardır bir planları muhakkak! Otomobil markanın asil coupe’u DB9’dan türetilmiş bir model. Markanın yarışçısı DBR9 GT1 yarış otomobili de dahil birçok modelinde kullanılan ünlü VH alüminyum platformu üzerine inşa edilen Rapide, hafiflikten nasibini hiç almamış, 2500 kg’lık bir cüsseye sahip. Gerçi ağırlık merkezini aşağı çekmek için kaput, kapılar ve tavan alüminyumdan üretilmiş ama hani içinde bulunduğumuz modern zamanlarda en umulmadık markalarda bile hafifleme (ve tabii ucuzlama!) uğruna kromaj görünümlü plastik aksamlar, plastik depo kapakları var ya, hah, onların hiç biri Rapide’de yok, her şey gerçekten metal! Kaputun üzerindeki ızgara ve hatta bagaj kapağının üzerindeki Rapide harfleri dahil! Gövdeyi elbette ki çelik parçalar oluşturuyor. kaputtaki kanatlı Aston Martin logosunun 100 yılı aşan geçmişte olduğu gibi kalay ve emaye karışımı olduğunu yazmadan olmaz
Dünyanın en güzel 4 kapılı spor otomobili
Aston Martin modellerini güç, güzellik ve ruh ile tanımlıyor ve bu formülle ortaya çıkanlara da “pure Aston Martin” diyor; safkan! Şöyle bir şey var, Aston Martin’de hiç bir şey bir yerlerden esinti taşımıyor. Tamamı Aston Martin için geliştirilmiş, kendine özgü aristokrat bir tasarımda ve yerleşimde. İşaret parmağıyla bastırılarak açılan kapılardan alışveriş merkezinin girişinde güvenlik elemanını bagaj kontrolünden vazgeçiren açma yöntemine, düğmeli vites değişimlerinden -en azından tarafımdan!- görülmedik keskinlikte direksiyon hassasiyetine, her şey orijinal. Bu benzersizlik, markanın Warwickshire’daki tasarım merkezi Design Studio’nun eseri. İlk olarak 2006 yılı Detroit Motorshow’da Rapide Concept olarak tanıtılan Rapid, Aston Martin Tasarım Direktörü Marek Reichman ve ekibi tarafından geliştirildi. Öyle ki burada tasarım sırasında ışığın yansımasını görmek için sadece gündüz saatleri değil, günün her saatinde değerlendirme yapılıyor. Bu detaycılığın üzerine hayal gücünüzle siz koyun koyabildiğinizi! Her detaya girersem, sonu gelecek gibi değil zira, bu yazı bitmez. Kalın kalın lamine camların orta ve yüksek frekanslı gürültüleri %50 oranında engellediğini de yazmalı mı
Makyajla yenilenen ön tasarımı ve daha keskin bagaj kıvrımı ile birleştirilen yeni Rapide S’in, aerodinamik ve görsel yeniliklerle birlikte sportif yapısı da güçlendirilmiş. Başarılı tasarımı ile yeni Rapide S, çok daha keskin bir sürüş sunarken sürücü tepkilerine çok daha hızlı yanıt veriyor. Rapide modeline göre 19 mm alçaltılan motor pozisyonu sayesinde ağırlık merkezi yere daha yakın hale getirilen Rapide S, yüksek hızlarda yere daha sağlam tutunuyor. Aston Martin mühendisleri tarafından, Dinamik Denge Kontrolü’nde de (DSC) yapılan iyileştirmelerle olumsuz yol koşullarında daha güvenli bir sürüş sunuyor. Aston Martin’in yüksek teknoloji ürünü Adaptif Sönümleme Sistemi’nin (ADS) en son Gen4 yinelemesiyle birlikte; “Normal”, “Spor” ve “Yol” gibi 3 farklı sürüş modu sunuyor. Bu değişiklikler aynı zamanda, ön uç yatışında somut bir iyileşme sağlayarak virajlarda daha dengeli ve stabil bir sürüş sağlıyor. Normal modda lüks bir GT’yken, Spor ve Yol modlarında daha zorlayıcı ve spor yapısına bürünüyor.
Daha sağlam gövde
Patent bekleyen, özgün bir “kilit” yapısı sunan tasarım, ızgaranın darbe sırasında geriye doğru kaymasını sağlarken orta ve dış çene takviyeleri ekstra sağlamlık sunuyor. Kilit yapı sistemi, bacak darbe mevzuatlarına uyum sağlarken, ön kanat geçitlerindeki bölmeler, kafa kalıbı yönetmeliğine uygunluğun yanı sıra yolcu ve sürücü güvenliğini de artırıyor. Sıra dışı çözümler, güvenlikte de korunmuş bir aristokratizm…
Trafikteki herkesi aşka getiriyor
Peki, yola dönelim. Durduğum ilk yerde içinden de söz edeceğim. İtiraf etmeliyim, ilk kilometrelerde gaz pedalına tedirgin dokundum. Kullandığım en güçlü araç olmamasına karşın hem huyunu suyunu bilmediğimden hem de taşıdığı fiyat etiketinden dolayı bir süre sakin olmakta kararlıydım. Bu kararlılıkla trafikte “asil asil” dolaştım. Ama yine itiraf etmeliyim ki, çevre yolunda önümde 1 km’ye yakın bir boşluk oluştuğu anda gazı kökledim. Bu akıl almaz bir ışınlanmaydı adeta. 0-100 km/s hızlanmanın 4.4 saniye sürdüğünü yazayım, gerisini bulun Sonuna S eklenmeden önce de yavaş sanmayın 5.4 saniyede 100’e çıkıyordu. Tam gaz emrinde V12 motordan gelen olağanüstü homurtular inanılmaz, otomobile yolu tırmalayan anormal bir ivmelenme sağlıyor, o sırada ağzımın suyunu zapt edemiyorum O ani hızlanmalarda yan şeritteki araçlar, varsa diğer şeride kayıp, gürültüden kaçıyordu Hele alt geçitlerden düşük vitesle ve tabii yüksek devirle geçiyorsanız Zannedersiniz kıyamet kopmaya başlamış!
Düşük devirlerde hayalet gibi süzülüyor
Rapide S’e bu kudreti veren V12 motor, 6.0 litre hacimli, silindir sırası başına üstten çift eksantrikli atmosferik bir makina. Otomobilim ve ille de Rolex saatimle 15 dakikada hemen aristokrat oldum ya, yakışanı da söyleyeyim, etraftan gelen gaza getirme çabalarını görmezden gelerek genelde usul usul süzülmeyi tercih ettim, burnum havalarda tabii. Çevre yolunda arkamdan selektör yapan Ford Cargo kamyona kadar hepsini anlayışla karşılamıştım ama kamyoncu arkadaş dahi gaza gelebilmişti Aston Martin’i görünce, gülümsedim Ben yine de gaza gelmedim, bir “aristokrat” olarak 90 km/s hızda 1500 d/d ile cool bir şekilde ilerledim, onun da hevesini kırmadım. Hızlanmak gerektiğinde 130 km/s hızda 2000 d/d’de ilerledim. Çünkü biliyordum ki, bu otomobille otoyolda gösteri yapmak değerini düşürürdü. Önümdeki kadran 330 ile bitiyor olabilirdi ama aristokrasi bu kadarını kaldırmamalıydı. O rakam sembolikti ve aslında statüyü netleştiriyordu, apoletimdi. Ben 200 km/s’de bıraktım, sonrası Gumball’cuların işi olsundu.. Ne kadar düşük devirlerde ne kadar yüksek hızlar, değil mi? Bunun da sırrı 6 ileri vitesli, direksiyondan da kullanılabilen Touchtronic otomatik şanzımanda. Rapide S’te vites kolu yok; kokpit üzerindeki P, R, N ve D düğmeleri otomatik kullanımda seçimi yapmayı sağlarken direksiyon kolonuna bağlı -sabit- kollar vitesleri manuel olarak seçme imkanı veriyor. Manuel kullanmak -agresifliğinden- yorduğu anda D düğmesine basıyorsunuz tekrar otomatik moda geçiyor. Yavaşlamak gerektiğindeyse önde altı pistonlu 39 mm, arkada dört pistonlu 33.6 mm çapındaki floating tabir edilen alüminyum ve demirden oluşan yüksek ısı dirençli fren diskleri hizmetimde. Ani yavaşlamalarda bile inanması güç bir performansla deselerasyon gözlüyorum. Roket frenlemesi Tabii önde 245/40 R20, arkada 295/35 R20 ebatlı Bridgestone Potenza S001 lastikleri de unutmamak gerek! Bu arada biraz hızlı kullanınca olanları da söyleyeyim, 1. viteste 6000 d/d’ye ulaşan motor, bir nefes alıyor ve anında ikiye geçince 4500 d/d’den tekrar tırmanıyor. E bu devinim, 560 HP’lik maksimum güç değerini 6000 ve 630 Nm’lik maksimum tork değerini 5000 d/d’de üreten V12 motorun deli bir performans göstermesini sağlıyor! Ama o bile görülmedik bir asaletle Fotoğraf çekimlerinde kaputu kaldırdığımda birkaç güzel şey gördüm, onları paylaşayım. Birincisi elbette ki motor, birlikte hatıra fotoğrafı çektireceğiniz türden bir güzellikte bir tablo! İkincisi otomobilin el yapımı olduğunu belirten bir etiket. Ve üçüncüsü, o etiket üzerinde bu sanat eserini yapan kişiyi yücelten ismi! Ekibe güvenmek ve inanç böyle bir şey olsa gerek
Sanki dururken bile tüketiyor
Sadece 3000 km’de teslim aldığım Aston Martin Rapide, şehir trafiğinde 21.8 litre gibi bir 100 km tüketim ortalaması sunarken, haliyle gaza basarken düşünmeye sevk etti sürekli. İnsanın gözü ister istemez yakıt seviye göstergesine kayıyor, “bastım ama ne kadar tükendi acaba?” diye! Otoyola çıkıp biraz düşer diye beklemek kesinlikle hata, çünkü insan bu, -her ne kadar aristokrat olsa da!- kimi zaman kendisine hakim olamıyor ve yine de gaz pedalına dokunuyor ve V12 motor yine 20 litrenin altına düşemiyor! Fabrika verilerindeki vaat o ki, uzun yolculuklarda 10.4 litrelik tüketimden söz ediliyor! Benim kısa burjuva deneyimimin sonucu şudur: son dönem popüler trendi olarak her markada coupe görünümlü sedanlar var ya hani, dururken bile hareket halinde görünen; dört kapılı coupe Rapide S de dururken bile yakıt tüketiyor gibi görünüyor bana! Tamam, bu işin esprisi belki ama bir de gerçek var, 2 trilyona Aston Martin satın alan kimse ne kadar tükettiğini sormaz! Soyluluğa yakışacak bir soru değil asla. Bu otomobilin tükettiği her gram helal Yolda kalmamanın garantisiyse 90 litrelik petrol tankı! Yani yaklaşık 600 TL’ye dolan depo! Bu olağanüstü ivmelenmelerde otomobil müthiş stabil, kilitli diferansiyel desteğiyle virajlarda ray üzerinde ilerler gibi kendinden emin. Tedirginlik diye bir şey yok. Süspansiyon ve direksiyonun şasi ile girdiği müthiş işbirliği tarifsiz bir motoring şöleni yaşatıyor. İlk olarak DBS’te tanıtılan sürekli adaptif Bilstein amortisörler, Rapide S’te de standart olarak görev yapıyor. Bu amortisörlerin ayarı Normal ya da Sport olarak kokpitteki bir düğmeyle belirlenebiliyor. Her iki modda da beş ayrı sürüş ve tutunma tercihi belirlenebiliyor. Bu bölüm ne kadar aristokrat ve ne kadar Gumball yuppiesi olduğunuzla ilgili! Saptamasınıysa gaz, fren, direksiyon tepkileri ve seyredilen hızı değerlendiren sistem kendisi yapıyor! Yanisi Aston Martin sürüşünüzü değerlendiriyor! Sport moda geçildiğinde konfor düzeyinde önemli bir değişiklik olmuyor ama tutunma kararlılığı daha da artıyor. Şöyle ki, bir kasisten geçerken gözlediğim yumuşak tokluğu, sertliğin kabine yansımadığı, konunun süspansiyonun içinde halledildiği şeklinde yorumladım. Yanımdaki arkadaşım ise “sadece kravatım biraz sarsıldı, bozulmuş mu?” diyerek bir lord edasıyla durumu açıkladı! Sport mod seçimini gördüğümde “Bundan daha sportif nasıl olabilir ki?” deyip çok da umursamamıştım ama işte cehalet Tarifsiz değişimler meğer bu düğmenin altındaymış!
Üretim Avusturya’da
Başka markalarla kıyaslamak istemiyorum, Aston Martin’i hem segmentten yakalamak zor hem standartlardan. Ne bir Ferrari ne Lamborghini ne de Rolls Royce. Klası başka. Biraz otomobilin içinden söz etmeliyim. Elegant, sportif ama dar bir kabin, çok belirgin. Ama bu coupe ruhunun temel gereği. Ve kullanılan her yer çok iyi planlanmış. Arka kısıma oturmak için kapı açıldığında cam da hızla aşağı iniyor. Hem çerçevesiz camın fark edilmemesi halinde tehlike yaratmaması için hem de eğimli kapı camının iniş biniş alanını daraltmaması için! Bu arada arka kapıların gövdeye menteşeyle değil de pistonlarla bağlı olduğuna dikkat çekmek isterim! Ön kapı menteşelerinin etrafındaysa kullanım talimatları var.
Kusursuz mu sanıyorsunuz?
Bu otomobilde iç aynadaki garaj kumandalarından süet tavan kaplamasına, 1000 wattlık Bang & Olufsen BeoSound müzik sisteminden arka koltuk eğlence (RSE) ekranlarına, 20 inçlik jantlardan gümüş dikişlere her biri premium düzeyde, olağanüstü donanımlar var. Deri kaplı kokpitin üzerindeki periskop misali ön hoparlörler, kontak kapatıldığı zaman büyük ölçüde kokpite gömülüyor. Hız sabitleme sisteminden elektrik kumandalı koltuk ayarlarına, kabini saran 8 havayastığından bağımsız iklimlendirme sistemine üst sınıftaki bir araçtan beklediğiniz tüm donanımların en lüks halleriyle bulunduğu araçta insan kendini Buckingham Palace’ta hissediyor. Hiç bir şey abartılı değil ama eşsiz görünüyor.
Arka koltuklar, bir düğme aracılığıyla yarıdan katlanıp bagajın genişletilmesine, golf sopası gibi uzun eşyalara yer yaratabiliyor. Düşünün ki Aston Martin bu otomobilin kataloğunda ağzına kadar dolu bir bagaj ve yola çıkmak üzere olan iki çocuklu bir aile fotoğrafı kullanabiliyor! 395 litre hacimli bagaj da pek büyük değil ama meraklısına genişleme imkanı var. Anahtar kumandası bile özel bir tasarımın eseri, otopark valelerine vermek istemeyeceğiniz türden! Ama Türküz ya, detaya inince kusur bulmakta da hiiiç zorlanmadım! Son derece elit süet kaplı tavanla takım olarak süet kaplı güneşliklerde makyaj aynalarında aydınlatma yok ve daha fenası, tıpkı 1990’ların Fiat modellerinin makyaj aynaları gibi kötü görüntü kalitesine sahip Nasıl atlanmış, hiç aklım ermedi Minicik bir torpido gözü gibi önemli bir eksik de kafamda yer edenlerden. Ama bunları oyuncak veya detay olarak değerlendirenler de çıkacaktır ki, büyük bölümüne katılırım!
Bond’dan başkalarının da hakkı
Aston Martin Rapide S ile ilgili bir bu kadar daha yazmak mümkün. Beyin jimnastiği gibi bir şey bu. Kullanırken not aldıklarımın yarısını yazmıyorum artık. Eminim unuttuğum, atladığım birçok şey de kaldı. Ben yazarım zevkle ama biliyorum ki daha fazlasını okutmak zor. Gerisini fotoğraflardan yakalamanızı öneriyorum. Keşke her otomobil tutkunu her motoring düşkünü bir kez olsun Aston Martin kullanabilse Tarifi öyle zor ki
Ben İzgi, Süreyya İzgi
Rapide S ile 90 litre benzinle ancak 400 km’yi bulan üç günlük test sürüşümü tamamlıyor, James Bond’un neden bu markada bu kadar ısrarcı olduğunu kavramış olarak istemeye istemeye teslim ediyorum Rolex’ime bakıyorum, saat epey geç olmuş, Aston Martin’den inince onu da çıkartıp hemen cebime koyuyorum, evde sakladığım dolaba koymak üzere Hem minibüste sırıtır, başıma dert olmasın. Bir gören olur, neme lazım Ben de artık yere basayım, bu kadar aristokrasi yeterli, halka geri döneyim!
Hayalinizde bir Aston Martin almak varsa ve alacak gücünüz de varsa arabam.com Aston Martin ilanlarını takip edebilirsiniz.