Mustang sadece Ford için değil, otomotiv tarihi açısından çok önemli bir modeldir. Amerikan otomotiv devi Ford’un Pony otomobiller ya da Muscle (kaslı) otomobiller çağını başlatan efsane modelidir. Dearborn’daki bantlardan çıkan ilk Mustang’den itibaren yarattığı etki hep çok farklı oldu Mustang’in. İsmi İkinci Dünya Savaşı’nın efsanelerinden Amerikan Hava Kuvvetleri’nin Mustang P-51 savaş uçağından esinlenilerek seçilen Ford’un Mustang’inin “fiyakası” her jenerasyonda hep yüksek oldu.
Tarihinden tasarımına, motor gücünden konforuna çok etkileyici bir oromobil olan Ford Mustang Fastback 2.3 Ecoboost‘u Süreyya İzgi test etti ve tüm izlenimlerini bizimle paylaştı. İşte Süreyya İzgi’nin gözünden Ford Mustang Fastback efsanesi…
İlk nefes alan ‘64buçuk modelden 1985’te çıkan Japon kırması üçüncü jenerasyona kadar hepsi!.. 1974’te tanıtılan ikinci ve 1985’teki üçüncü nesilleri Mach I sonrası siliklikleriyle çok eleştirilmiş olsa da Ford’un geçerli nedenleri vardı: dünyayı sarsan petrol krizi! Ama sonrakiler yeniden Mustang ruhunu yüceltti. Mustang ismiyle ilgili ilginç bir hikaye var, Ford Motor Company dünyanın her yerinde Mustang ismini kullanmış olmasına karşın otomobili Almanya’da bu isimle pazarlayamadı. Çünkü Alman üretici Krupp, 1951-1964 arası Mustang ismiyle kamyonetler üretip satmıştı. Dolayısıyla isim Krupp adına tescilliydi! Ama neyse ki Ford, bu ismi Krupp’tan 10.000 dolara satın aldı. Ama dertler bitmemişti, Kreidler diye bir motosiklet üreticisi Mustang ismiyle üretim yapıyordu. Onunla da mahkemelik olan Ford, ilk jenerasyonun en havalı zamanlarında Mustang ismini kullanamadı. Ta ki sorunun çözümlendiği Aralık 1978’e kadar Ford Mustang Almanya’da T-5 adıyla satılabildi. Bu da Ford’un hayli canını sıkan bir anekdottu. Mustang’in macerası çok.
Günümüze dönersek, her jenerasyonda büyüyen ve genişleyen Ford Mustang, 6. nesilde modern otomotivin tüm unsurlarına sahip olarak karşımıza 2015 yılında çıktı. Aslında dünyada her dönem sansasyonlarla karşılanan Mustang, Avrupa pazarında Almanya pazarında yaşanan isim sorunları sebebiyle -İsviçre haricinde- hiçbir zaman popüler olamadı. Bunda tabii ki büyük hacimli motorları ve yüksek yakıt tüketiminin de rolü büyüktü. Ama Amerikan klasiğiyle Avrupa pazarına da açılmak isteyen Ford Motor Company, motor teknolojisinde yarattığı harikalarla bu sorunun da üstesinden gelme niyetinde. Fastback ve üstsüz (convertible) olmak üzere iki farklı gövde formunda ülkemizde 2.3 litre EcoBoost ve 5.0 litrelik Coyote V8 iki farklı motora sahip Mustang, Michigan’daki Flat Rock fabrikasında üretiliyor. Aslında Avrupa’ya yetişmek için yakınlarda üretim lafı geçmişti ama Ford cephesinde şimdilik öyle bir adım görülmüyor. One Ford üretim prensibinin en sportif üyesi olan Mustang, modelin ilk dünya otomobili. Bu nedenle soldan direksiyonlu versiyonla beraber sağdan direksiyonlu versiyonu da üretilmiş.
Şahsi fikrim şudur ki, Mustang, içinde Steve McQueen’in kovalamaca filmlerinin babası Bullit’te değme figürleri çizerken aslında otomobilin “pazarlamasını” da gerçekleştirdiği 1968 Mustang Fastback’ten bu yana en gerçek formunda. 2015’te üretilmeye başlanan bu otomobil, Mustang’in 50. Yılına layık bir şekilde şekillendirilmiş. Tam bir Mustang gibi. Hatta sanki McQueen’in otomobili modern çağlarda yeniden hayat bulmuş, o bıçkın bakışlar, LED farlarla daha keskinleşmiş, ızgara atmosferdeki bütün havayı içine çekecekmiş gibi büyütülmüş. 2011 Focus ve 2014 Mondeo’yu da şekillendiren henüz 40 yaşına gelmemiş Kemal Curiç’in tasarladığı gövde, Bosna-Hersekli dizaynırın sıkı bir Bullit hayranı olduğunu ortaya koyuyor. Ama yeni Mustang’in daha kızgın göründüğünü, aynada görüldüğünde tedirginlik yarattığını söylemek gerek. Upuzun bir burun, otomobilin dar İstanbul sokaklarında köşeleri aşırı dikkatli dönmesini öneriyor. Kaputun üzerindeki “güç kubbesi” kabartılar, adeta birer ok gibi ileri atılırken havayı yarıyor. Gerek arkadaki omuz çizgisi, gerekse kapılardaki aerodinamik oluklar birer Mustang klasiği. Kişisel ilgimle de ilgili olabilir, o yıllarda hiçbir coupé’yi Fastback kadar başarılı bulmam, çok etkileyicidir. Yeni Mustang’de de benzer açıyla inen tavan eğimi ve tamponun altındaki difüzör gövdenin finalini yapıyor. Arka aydınlatma grubu da ikinci nesildeki SportsRoof versiyonunu hatırlatıyor. Ama arka lambaların arasında Mustang amblemli kapağın ardında yakıt deposu aramayın, o sadece geleneksel bir amblem… Depo kapağı sağ yanda, tüm dünya otomobilleri gibi plastik bir kapağın ardında. Mustang bile olsa modern otomobil üretim stratejileri plastik yoğunluğuna yol açıyor…
Dış tasarımdaki flashback unsurların kabine girince göz alıcı bir şekilde devam ettiğini görüyorum. Bu otomobil, nostalji yüklü, güzelliğini geçmişinden almış. Önde ve arkada bucket koltuklar, vitesin ardındaki park freni kolu, direksiyon simidi, gösterge paneli, bin bir çeşit modern unsurlarla donatılmışsa da, geçmişin gösterişli stiline sahip. “Ford sonunda Mustang’e vefa borcunu ödemiş” diyorum kabin detaylarını inceledikçe. Bu kadar dinam,k görünen bir coupé’de kabin konforunun peşinden pek gidilmez ama gördüğüm kadarıyla hem arkadaki yolcular için yolculuk alanı eskisinden daha geniş, hem de camlardan görüş hayli ferah. Kafa mesafesiyse artık boylarına kalmış… Ama zaten bir insan Mustang’de neden arkada oturmak isteyebilir ki, öyle değil mi?
Mustang’ın Gösterge panelinin içinde dikkat çekici ince espriler var. Devir saatinin içinde “Dakika başına devrimler” yazıyor, hız göstergesinin içindeyse “Yer hızı”!.. “Esprinin vakti mi canım?” demeyin, her ikisini de kullanırken fark ediyorsunuz, son derece gerçekler, gülüp gülmemek sürücülüğünüze kalmış…
Direksiyonun üzerindeki onlarca düğme, hız sabitleme sisteminden müzik ünitesine menülere ulaşmayı sağlıyor. Direksiyon üzeri kumandalarına çok prim vermek, 15 cm sağda hepsine direkt ulaşmak mümkün zaten! Ama asıl marifet direksiyonun arkasında… Amerikan üretimi 6 ileri vitesli ZF otomatik şanzımanı manuel kullanmak için kulakçıklar mevcut, sağdaki vites büyütürken soldaki küçültüyor. Vitesleri nostaljik kolla manuel değiştiremiyorsunuz. Biraz ruhani bir operasyon bu. Ritüel bozulmuyor, manuel değişim yapmak isteyenlerin elleri direksiyon arkasına…
Orta konsoldaki en dikkat çekici unsurlar, yan yana sıralanmış şalterler. Bence Mini’dekiler kadar iyi tasarım değil ama nostaljik görünüyorlar. Geçmişi çağıran bu kumandaların ardına çok önemli modern teknolojiler saklanmış. Direksiyonun sertlik ve hassasiyetini belirlemenin yanında otomobilin sürüş modu da belirlenebiliyor. Normal, Sport+, Pist ve Kış sürüş modları, motor ve şanzımanın karakterini belirliyor. Bunlar oyuncak değil, altınızdaki 317 HP’lik kısrağın karakterini belirliyorsunuz. Oyuncaklar, orta konsolda yer alan Land Rover ve Jaguar modellerinden tanıdık ekranda yer alıyor. Infotainment navigasyon, müzik sistemi, klima vs ayarları sunulan ekranla oynamaktansa Mustang ile zaman geçirmeyi tercih ettim ben…
Test ettiğim versiyon 2.3 litrelik EcoBoost motora sahipti. Hiç “Neden 5.0 litre değil?” diye burun kıvırmayın, düğmeye basılarak çalıştırılan 4 silindirli, direkt enjeksiyonlu ve tabii turbo beslemeli motor, umulmadık derecede sinirli. Ve sağ ayağınızın ayarı çok hassas olmak zorunda. Ölçüyü çok değil, bir çeyrek kaçırdığınızda işte o devir saatindeki espriler gerçekleşiyor. Islak/kuru fark etmeksizin Mustang dans etmeye başlıyor. Normal sürüş modunda ESP hemen durumu toparlıyor ama eğer, onun otomatik devre dışı kaldığı yarış kaskıyla sembolize edilmiş Pist modundaysanız otomobilin arkasını bir anda önde görebilirsiniz! Yok drift seviyorsanız, Mustang dünden hazır, piste çıkın, ESP’yi kapatın, Race moduna alın, yeter. Şakası yok, 2.3 litrelikse bile Mustang çok güçlü, 432 Nm’lik tork sanki arka lastiklerin gücüyle dünyayı çevirerek ilerliyor!.. Özellikle yağışlı havalarda virajlarda gaz emirlerinizi kibarca vermeli, direksiyonla samimiyeti hiç azalmamalısınız. Dedim ya, otomobille ne kadar içselleştiğinize ve bileğinize bakar…
Otomobilin bağımsız arka süspansiyonu, virajlardaki tutunmalarda mutlaka etkili ama yanlış vitesle yanlış devirde girerseniz, ESP’ye rağmen kaybeden oluyor, motor ise hep kazanan! Hep dedim ama yakıt tüketiminde kaybettiren oluyor. Ama bu iş böyle, performans ancak ve ancak yakıtla olabiliyor. Ford Mustang 2.3 EcoBoost’un ortalama tüketimi 15.0 litreden aşağı inmiyor. Hele bir de Sport+ ya da Race modlarından birinde kullanıyorsanız! Hızlanma mı, koşan at değil, doğrusu roket gibi, son hıza tırmanma isteğiyse hiç tükenmiyor. Görkemli bir ses eşliğinde oluksuz ilerliyor. 135 bin dolar karşılığı satılan Ford Mustang ile sürüşümü tamamlayıp inerken hava kararmıştı çoktan. Kapıyı açıp inerken aynadan yola bir kısrak yansımıştı. Mustang gibi bir ikonun son zamanların gözde otomotiv trendine gerek duymasını biraz yadırgamadım değil ama hoş göründüğü de bir gerçek. Dört gün boyu tadına doyamadığım ikonik coupé, Amerikalıların deyimiyle tam bir chick magnet (piliç avcısı). Otomobil tutkunu içinse gurme işi bir sürüş ziyafeti. Onda Mercedes ya da BMW coupéleri gibi olağanüstü güvenlik ya da mutlak tutunma kararlılığı beklemeyin, o sürücüsünün de bu şölene katılmasını bekliyor ve bilek gücüne inanıyor.
Deneyimli otomobil yazarı Süreyya İzgi’nin diğer test sürüşü deneyimleri için Otomobille Yaşam kategorimize göz gezdirebilirsiniz.