Süreyya İzgi, Renault Avantime 2.2 dCi test etti…
Gördüğümde gözlerime inanamadım. Uzaktan “olsa olsa Vel Satis’tir” dedim. İthalatı yapılmamıştı ki. Türkiye’de sadece Bursa’da, o da tabii ki Oyak-Renault’da olduğunu biliyordum ve uzun süredir de onun peşindeydim. Meğer Oyak-Renault dışında bir numune daha varmış.
Park halinde gördüğünde camına yapışıp “kaç yapıyormuş” türünden inceleyip fotoğrafını çekerken meğer sahibi de beni izliyormuş. Komik oldu ama tanıştık, İbrahim Hakan Kunt, bir gümrük müşavirliği şirketinde görevli. Zaten bu vesileyle rastlamış araca ve satın almış. Çevresindekiler alay konusu yapmış olsa da eşsiz bir otomobil kullandığının bilincinde. Sağ olsun, çekim yapıp kullanma ricamızı geri çevirmedi de Renault’nun bu devrimci otomobilini sayfalarımıza taşıyabildik.
Avantime modeli zamanın ilerisinde, sonrasında demek. Bence hala öyle. Renault, kendisi için tasarım devrimine bu otomobille başladı. Patrick Le Quément’in tasarladığı otomobil, yine Fransız marka Matra’nın tesislerinde üretildi. Yoğun seri üretim arasında Renault tesislerinin bu kadar butik bir otomobile ayıracak vardiyası da olmamış olabilir, hepi topu 8557 otomobil için vakti de! Matra’nın patronu Philippe Guédon, “Renault Espace sahiplerinin çocuklarının büyüyüp evden ayrıldıktan sonra bile arabalarına sadık kalacaklarını, Espace’ın genç işi coupé modeliyle yeni bir müşteri grubu kazandıklarını” düşünüyordu. Ne yazık ki olaylar öyle gelişmedi…
B sütunları olmayan coupe formlu MPV (çok amaçlı araç) olarak tanımlanan Renault Avantime, ilk kez Şubat 1999’da Paris’te Louvre Sarayı’nda gün ışığına çıkarılıp Mart ayında da Cenevre Otomobil Fuarı’nda konsept olarak tanıtıldı. İki sene sonra yollara çıktığında yine konsept gibi görünüyordu! Ne var ki tüm görkemli lansmana rağmen tam anlamıyla butik kaldı, sadece 2001-2003 arasında üretildi. Kimi otoriteler tarafından en çirkin otomobiller arasında gösterilse de çok nadide oldu ve öyle de kalacak.
Tasarım aşamasında arzu edildiği gibi her yönüyle hayret ettiren bir otomobil Avantime. Neresine baksam şaşırıyorum, “Burası da böyleymiş, şurasını da böyle yapmışlar” diyorum. O dönemde bu kadar füturistik bir otomobile ancak konsept denilebilir ki, göz atarken de kullanırken de kendimi bir konseptin içinde zannettim.
B sütunları olmayan otomobilin gövde panelleri alüminyum ama ön çamurlukları ve ördek poposu formlu bagajının kapağı plastik. Tıpkı Megane II’lerde olduğu gibi. Ama bu otomobil Megane II’den yıllar önce geliştirildi, yani öncüsüydü. Zaten kabinde onlarca aksam, sonraki yıllarda Renault modellerinde yer bulacak parçalar. Gördüklerime hayret ediyorum ama hiçbiri yabancı değil, neredeyse tümünü sonraki yıllarda gördüm! Gökyüzünü bir metrekarelik alana sığdıran gördüğüm en büyük açılır cam tavan, Avantime’ı neredeyse cabrio haline getiriyor. Arka hariç görüş açıları mükemmel olan kabin aşırı ferah. Nasıl oluyor derseniz, B sütunu böyle büyük bir araçta olmayınca kavram farklı bir anlam kazanıyor, geniş geniş dört koltuklu otomobilde mesafeler de fazlasıyla cömert tutulmuş. Sütun olmayınca, tavan da cam olunca tam olarak evde gibi hissediyor insan. Çok geniş açılan kapılar aralanırken double-kinematic adı verilen sistemle kokpitten birer parçayı da beraberlerinde götürüyor! Kapılar iki açılı açılıyor. Böyle bir tasarımı ilk kez görüyorum, başka da görür müyüm bilemiyorum! Bu geniş açılma sayesinde arka koltuklara geçiş tamamen sorunsuz.
Ön bölümde en dikkat çekici unsurlardan biri petekleri kokpiti boylu boyunca geçen havalandırma sisteminin sürücü kapısına yakın bir konumdan yönetiliyor olması. Kokpit olabildiğince sade tutulmuş. Ama kapakların ardında fonksiyonelliğe dair birçok şey var.
Önde yerden bu kadar yüksek bir coupé’de sürüşün keyfini çıkarıyorum. Espace platformunda yapılandırıldığı için minibüs kadar yüksek. Ama coupé! Dolayısıyla yola hakimiyet üst düzeyde. Arkadaki iki koltuktaysa limuzin rahatlığı var. Tiyatro stili, önden yüksekte oturan yolcular yolu da daha rahat izleyebiliyor. Bagajda ise havuz tasarımı sayesinde çok geniş bir kapasite sunulmuş.
Kısa bir gezinti yaptığımız Avantime, formunu korumuş, iyi kondisyonda bir numuneydi. 2.2 litrelik dCi motora sahip füturistik coupé, kullanırken bana bir Renault’da alışık olmadığımız derecede yüksek konforuyla Amerikan otomobili kullanıyormuş gibi konforlu geldi. Bence tek eksiği otomatik vites. Bu kadar konforlu bir araca manuel vites kutusu yakışmamış. Muhtemelen baz versiyon. Bir de 3.0 litre V6’ları var ki…
Yaylanması, geniş koltukların rahatlığı ve tabii ferahlıkla eskilerin deyimiyle “yayla gibiydi”. Sürekli 4×4 olan otomobilin 2 tona yakın ağırlığıyla bir Renault üretim geleneği olarak önden çekişli olmasını beklemek fazla iyimserlik olurdu zaten. Muhafazakar tüketicilere çok tuhaf gelen tasarımı bize hayli sıcak geliyor, bu kadar konforlu bir otomobille uzun yola çıkmanın hayallerini kuruyoruz.
Avantime, çok başarısız satış grafiğiyle üretimini yapan Matra’nın iflasında önemli rol oynadı. Renault da üretime devam etmek istemedi ama Avantime ile gelecek yıllarındaki tasarım dilini belirlemiş oldu. Çok şanslıydım, böylesi nadide ve sıra dışı otomobili kullanma fırsatı buldum. Keşke benim olsa dediğim değerli modellerden biriydi.
‘Öyle her yerde göremeyeceğiniz modeller’ hakkında keyifli test içerikleri okumak istiyorsanız arabam.com Otomobille Yaşam Kategorisinde Süreyya İzgi test içeriklerine göz gezdirebilirsiniz.