Süreyya İzgi, 1998 Alfa Romeo 145 Quadrifoglio’nun direksiyonuna geçti. Keyifli bir test sürüşü oldu…
1998 Alfa Romeo 145 Quadrifoglio
1990’ların ikinci yarısının nadir rastlanan ikon hot hatchlerinden 145 Quadrifoglio’yu kullandım, lezzetine doyamadım.
Renkli otomobil geçmişimde iki tane Alfa Romeo 145 sahibi oldum. Tanıtıldığı 1994 yılında Auto Show dergisinde fotoğrafını gördüğümde “Bir tasarımcı, şunu nasıl bitti diye sunabilir ki” diye aklımca küçümsediğim 145’ten, evet. İnsan yaşı ilerledikçe algısı değişiyor. Bakışları olgunlaşıyor, bu kesin. Tasarımcı denilen insanların da biz sıradan insanlardan en az 10-15 sene ileride yaşadığını anlıyoruz.
Her ikisini de delicesine severek kullandım. İlkini, 1.7 16V olanı bir yıl gibi kısa bir süre kullanıp satmış olmama karşın en çok keyif aldığım otomobillerimden biri oldu. İçinin dışının tasarımına bayılırdım. Şu an 1.7 litrelik boxer motorunun tadını anlatabilecek kelimeleri bulamayabilirim. İkincisini 3-4 sene kullandım, Alfa Romeoların sorunlu olduğu önyargısını yıkan müthiş bir 1.6 Twinspark’tı. Adeta Japon otomobili sorunsuzluğuyla seneler geçirdik. Büyük keyifle kullanıp çiziksiz olarak satmıştım, sattıktan bir saat sonra, sonradan arkadaş olduğumuz alıcı aramıştı, “çalışmıyor” diye… “Satıldığını anlamıştır” demiştim, gülüşmüştük, meğer dördüncü yılında aküsü bitmiş, gayet normal yani…
“Evin kedisi, köpeği gibi seviyoruz”
Niye yazdım bunları biliyor musunuz? Alfa Romeo 145’lerin tepe noktası olan Quadrifoglio’yu daha yeni kullanabildim de ondan! Otomobil Nilgün Boyacıgil’in. 145 Quadrifoglio’ya gönülden bağlı olduğunu söyleyen Nilgün Hanım, satmayı hiç düşünmediğini söylüyor. “Evin kedisi, köpeği gibi seviyoruz” diyor. “Otomobilimi bir başkasının kullanmasından hiç hoşlanmam” diyor, hafif bir tedirgin oluyorum, usulca “Kullandım ama” deyip bir nefes alıyorum, neyse ki ne kadar titizlendiğimi anlamış gibi o da… Kendisi gibi kızı da beyaz bir Alfa Romeo kullanıyormuş. Daha önceden de lacivert bir boxer motorlu Alfası varmış. Anlıyorum ki tam bir Alfisti. Zaten Giulia’yı da kendisi söylüyor, Giulietta’yı da. İlkini çok beğeniyormuş.
Quadrifoglio, Alfa Romeo modellerinde en güçlü versiyonlara eklenen dört yapraklı yoncanın İtalyancası. Eski bir gelenek ama eskimemiş. Mesela bugün de Stelvio Quadrifoglio var. 1910’lardan itibaren yarış etaplarında yer alan Alfa Romeo’nun pilotlarına şans getirmesi için yarış otomobillerine koyduğu dört yapraklı yonca, günümüzde de halen kullanılan bir uğur ikonu.
Alfa Romeo 145 Quadrifoglio`nun Özellikleri Nedir?
Menümüzde 1998 model bir Alfa Romeo 145 Quadrifoglio var bugün. Özelliği nedir peki? Önceden Alfa 155’te, sonradan da Alfa 156’da kullanılmış 2.0 litrelik motora sahip. Üç kapılı hatchback 145 ve dört kapılı sedan 146, 1994’te tanıtıldığında motor havuzunda hala Alfa 33’ten bilinen 1.6 ve 1.7 litrelik boxer motorlar vardı. Ama Ocak 1997’de İtalyan üretici boxer motor kullanımına son vererek, o kulvarı sadece Subaru ve Porsche’ye bıraktı. Bu otomobilde 2.0 litre 150 HP’lik atmosferik beslemeli bir dört silindirli motor var. 1998’deki makyaj sonrası elektronik işletim sistemi yenilenip, değişken uzunluklu emme manifoldu takılınca gücü 155 HP’ye yükselmişti.
Alfa Romeo’nun daha etkili ateşleme için silindir başına çift buji teknolojisi Twinspark’a sahip. 1990’lı yılların ikinci yarısında Honda CRX, Golf GTI, Peugeot 205 GTI, Renault Clio RSi, Ford Fiesta RS gibi hot hatch denilen ateşli hatchback modellerin abisi. İngiltere’de Quadrifoglio yerine Cloverleaf adıyla pazarlanan ve çok da ilgi gören otomobil, 8.3 saniyelik 0-100 derecesiyle dinamik gençlerin gözdesiydi. Ama pahalıydı, kolay alınmıyordu öyle. Zaten öyle çok da getirilmedi ülkemize. Gerek fiyatından gerekse o zamanki distribütörü Zeytinoğlu’nun az sayıda ithal etmesinden dolayı çok da fazla satılmadı. 1990’larda esti ve geçti, günümüze kalanı da ne yazık ki pek fazla yok.
Maslak Atatürk Sanayi Sitesindeki yılların Alfa Romeo servisi Milano’da rastlayınca, çocuk gibi tutturdum “bunu kullamak istiyorum” diye. Sağ olsunlar Milano’dan Alfa Romeo 145 Quadrifoglio’yu tadına varıp, çekim yapmamız için emanet ettiler Nilgün Hanım’ın otomobilini.
Geniş açılan kapıdan süzülüp o koltuğa oturunca anında eski günlere gittim. O oturma pozisyonu, görüş açıları, kapılardaki Maserati’den gelme cam düğmeleri, o büyük büyük kelebek camları… Yapılmış onca yollar, nice nice anılar… Önce kıyamaya kıyamaya dokundum gaz pedalına ihtiyar delikanlının. Sonra baktım olmayacak, 2.0 litre motorun tadını almak için efendice oturdum gaz pedalına. Alfa Romeo’nun o tok yırtık sesini duydum da kendime geldim. Nefis bir çekiş. Ha, belirtmem gerek, otomobil şu vakte kadar kullandığım en yüksek kilometreli otomobil, 307.000 km’de!
Tabii doğal olarak bir yorgunluk gözleniyor. Özellikle kabinde. Bagaj pandoziti de kayıplara karışmış. Ama Milano Grup’tan Yılmaz Atıcı ve ortağı Duygu Ekşi, motoru yeni topladıklarını söylüyor, o belli, keçi gibi gidiyor resmen. Mekanik olarak problemsiz. Sportif yapının hakkını veren sert süspansiyonu ve keskin direksiyon tepkileriyle dişini gösteren 145 Quadrifoglio, sürüşünün tadına varılmayan bir otomobil. Ama kabinde deri döşemelerde ya da plastik akşamlardaki ciddi yıpranmalar gözle görülüyor. Pedalları yenilemek lazım en basitinden.
Direksiyonu saran deri ve tabii kırmızı dikişleri yenilenmiş, darısı koltukların başına. Ben olsam mutlaka bir İtalya turu yapardım. Belki daha iyi korunabilirmiş ama genel durumuyla Alfa Romeoların dayanıksızlığı gibi saçma önyargıyı yıkıyor. Hep savunduğum gibi “kötü Alfa Romeo yoktur, kötü kullanılmış/bakılmış Alfa Romeo vardır”. Titizlik gösterilip iç aksamları da toparlanırsa ortaya gerçekten nadide bir parça çıkabilir. Çünkü bırakın Quadrifoglio’yu, Türkiye’de artık pek düzgün 145 bile kalmadı. Sert sert vites geçişleri biraz da baskı balatayla ilgili olsa gerek, zaten epeyce yukarıda kavrıyor.
Hoşuma gitmeyen tek bir şey var, marbiyelerdeki bu modele özel dört yapraklı yoncalar orijinal değil, onları yenilerken ne yazık ki bulamamışlar. İtalya şart şart… Çok uzatmıyorum, 145’in dört yapraklı yoncasının tadını alıp bırakıyorum.
Tasarımcısı Kim?
Ama önemli bir şey daha var, o dizaynını garipsediğim tasarımcı da sonradan öğreniyorum, kim çıktı biliyor musunuz? Normalde bir otomobil gazetecisi ya da tutkunu olarak bilmem gerekirmiş ama nasıl kaçırmışım, hata! Hani birçok otoritenin BMW 7 Serisi tasarımı nedeniyle şamar oğlanına çevirdiği ama E60 5 Serisi ve E46 3 Serisi’ni de tasarlayan o: Chris Bangle! Gözlerime inanamadım resmen. Yıllarca bir Bangle otomobili kullanmışım, haberim yokmuş. Alfa 164’ün profil çizgilerini sürdüren 145/146 ikilisinden sadece 3 kapılı olanının tasarımı Chris Bangle’a ait. 1992-93 yıllarında Fiat Grubu’nda çalışırken Fiat Centro Stile’de 5 kapılı bir hatchback olarak tasarladığı 145 eskizlerini Arese’deki Alfa Design’a göndermiş. O zaman Alfa Romeo’nun tasarım başkanı olan efsanevi Walter Da Silva, onu üç kapılı bir hatchback haline getirmiş. Fiat ve Alfa Romeo tasarım stüdyoları arasında mekik dokuyan Bangle, ön ızgarayı değiştirmiş, 145/146’nın alamet-i farikası ön çamurlukları şişkinleştirmiş. Bangle bunları yaparken Da Silva da 145’in eşsiz arka kısmını tasarlamış. Efsane tasarımcıların elinden çıkma bir baş yapıt yani. Bu arada Chris Bangle E46’yı tasarlamak için BMW’ye geçerken 145’in sedan kardeşi 146’yı Alfa tasarım ekibi tamamlamış. Tam bir genç klasik, bence bir başyapıt.
Sonuca gelirsem, Alfa Romeo 145’in doruk noktası Quadrifoglio ile keyif sürüşümüzü tamamladığımda Milano Servis’e bırakıp yanından ayrılırken, zamanında Henry Ford’un yolda gördüğü Alfa Romeolara yaptığı gibi yaptım. Şapkamı çıkardım, ve onu selamladım.